bugün
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar9
- icardi190518
- bik bik'in balona binmesi21
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- bir kadının yemek ısmarlaması12
- icardi1905 silik olsun kampanyası23
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- futbolcu ismiyle nick almak9
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü20
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı16
- kanınıza rengini verir misiniz16
- abır nerede sorunsalı8
- arkadaşlar biri var11
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır32
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- nickli başlık açanlar çaylak yapılacaktır8
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak13
- uzağı göremeyen insan18
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- alınan en güzel iltifat8
- vatandaşlık farkı alan otel10
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım28
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- ideal duş alma sıklığı12
- integralin müfredettan kaldırılması15
- artificialintelligence11
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı11
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı51
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olsun9
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir12
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- aristoteles'in orta yolu10
entry'ler (1540)
Bir zamanların ingilteresi gibi üzerinde güneş batmayan bir otobüs hattıdır ve istanbul'un bir ucundan diğer ucuna tüm görkemiyle uzanır.
insanlara rahat batıyor.
Sığınmak, gözlerine sığınmak bir akşam üstü...
insanın kafasını en çok karıştıran duygu.
herkes aşık olduğu zaman durumu karşısındaki insanın özelliklerine göre değerlendiriyor. karşısındaki insanın o aşka değip değmediğini anlamaya çalışıyor.
ya karşımızdaki insan çok daha büyük bir aşkı hak ediyorsa? ya biz o insana o kadar yürekten bağlanmayı, aşık olmayı hak etmiyorsak? ya bizim mükemmel sandığımız aşkımız, sevgimiz aslında karşımızdaki insanın değerinin yanında bir hiçse?
en iyisi paramparça olan özgüvenimizin, özsaygımızın şerefine içmek sanırım.
herkes aşık olduğu zaman durumu karşısındaki insanın özelliklerine göre değerlendiriyor. karşısındaki insanın o aşka değip değmediğini anlamaya çalışıyor.
ya karşımızdaki insan çok daha büyük bir aşkı hak ediyorsa? ya biz o insana o kadar yürekten bağlanmayı, aşık olmayı hak etmiyorsak? ya bizim mükemmel sandığımız aşkımız, sevgimiz aslında karşımızdaki insanın değerinin yanında bir hiçse?
en iyisi paramparça olan özgüvenimizin, özsaygımızın şerefine içmek sanırım.
belki birçok insan kıymetbilmezlik olarak değerlendirecek ama ben gerçekten bu hayattan şikayetçiyim.
herkese mutlu olsun diye bir şeyler veriliyor ama onunla nasıl mutlu olacağı öğretilmiyor.
parası olan insan parayla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. malı mülkü olan insan da onlarla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. eşi, dostu, çevresi olan insan da mutlu olmayı bilmiyor. yanında annesi, babası, kardeşi olan insan da onlarla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. eşi, sevgilisi olan insan da mutlu olmayı bilmiyor.
bu nasıl bir hayat lan böyle?! her şeyi öğreniyoruz da bir mutlu olmayı öğrenemiyoruz. öyle hissediyorum ki bu hayat sürekli bizden bir şeyleri sakınıyor. tam mutlu olmayı öğreneceğiz derken, tam "işte bu sefer her şeyim var, artık mutlu olabilirim!" diyecekken elimizdeki şey de gidiyor. arkasından bakıyoruz donuk gözlerle ya da ağlıyoruz.
peki mutlu olmak için ne vermemiz lazım? para mı harcayalım, zaman mı harcayalım, fedakarlık mı yapalım? yoksa oturup uzun uzun düşünelim mi? yoksa bütün duygularımızı mı ortaya serelim? neyi eksik yapıyoruz ki biz? gökten bir haber gelmesini mi bekleyelim? yoksa dünyevi şeyleri mi yoklamalı acaba mutluluk sağlıyorlar mı diye? belki de öyle boş boş durup bekleriz mutluluk gelsin bizi bulsun diye.
herkese mutlu olsun diye bir şeyler veriliyor ama onunla nasıl mutlu olacağı öğretilmiyor.
parası olan insan parayla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. malı mülkü olan insan da onlarla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. eşi, dostu, çevresi olan insan da mutlu olmayı bilmiyor. yanında annesi, babası, kardeşi olan insan da onlarla nasıl mutlu olacağını bilmiyor. eşi, sevgilisi olan insan da mutlu olmayı bilmiyor.
bu nasıl bir hayat lan böyle?! her şeyi öğreniyoruz da bir mutlu olmayı öğrenemiyoruz. öyle hissediyorum ki bu hayat sürekli bizden bir şeyleri sakınıyor. tam mutlu olmayı öğreneceğiz derken, tam "işte bu sefer her şeyim var, artık mutlu olabilirim!" diyecekken elimizdeki şey de gidiyor. arkasından bakıyoruz donuk gözlerle ya da ağlıyoruz.
peki mutlu olmak için ne vermemiz lazım? para mı harcayalım, zaman mı harcayalım, fedakarlık mı yapalım? yoksa oturup uzun uzun düşünelim mi? yoksa bütün duygularımızı mı ortaya serelim? neyi eksik yapıyoruz ki biz? gökten bir haber gelmesini mi bekleyelim? yoksa dünyevi şeyleri mi yoklamalı acaba mutluluk sağlıyorlar mı diye? belki de öyle boş boş durup bekleriz mutluluk gelsin bizi bulsun diye.
ölmeden önce 3-5 tane görmek gereken muazzam, görkemli, kimi zaman lüks ev türü.
https://upload.wikimedia....ons/d/d9/CareyMansion.jpg
bu eski zaman zenginleri de mimariye ne önem vermişler arkadaş! ben burada 2 sene yaşasam ömrüm uzar yeminle.
https://upload.wikimedia....ons/d/d9/CareyMansion.jpg
bu eski zaman zenginleri de mimariye ne önem vermişler arkadaş! ben burada 2 sene yaşasam ömrüm uzar yeminle.
öğrenildiğinden insanın ufkunu iki katına çıkarmayan bilgi.
ben bu olayın daha yeni farkına vardım. rimel süren insanların bilinçsiz olarak ağızlarını açtıklarını yıllardır duyuyordum. meğer ben de lens takarken ağzımı yemek yerken uçak geliyor vaadiyle kandırılmış minnak bebek gibi kocaman açıyormuşum. işin kötü tarafı her lens takışımda bu durum aklıma geliyor.
ben bu olayın daha yeni farkına vardım. rimel süren insanların bilinçsiz olarak ağızlarını açtıklarını yıllardır duyuyordum. meğer ben de lens takarken ağzımı yemek yerken uçak geliyor vaadiyle kandırılmış minnak bebek gibi kocaman açıyormuşum. işin kötü tarafı her lens takışımda bu durum aklıma geliyor.
dağ, evet dağ.
tepesine de ufak bir ev yaparım. insanlardan uzak, diğer gereksiz milyonlarca şeyden uzak, kendi kendime yaşarım.
tepesine de ufak bir ev yaparım. insanlardan uzak, diğer gereksiz milyonlarca şeyden uzak, kendi kendime yaşarım.
muazzam bir soloyo sahip pentagram şarkısı.
Eskidir ama yine de alın dinleyin. Hoş, ben de tam olarak metal mi yoksa hardcore bir rock türü mü emin olamadım.
Drowning Pool - Bodies
https://www.youtube.com/watch?v=04F4xlWSFh0
Drowning Pool - Bodies
https://www.youtube.com/watch?v=04F4xlWSFh0
ilk defa salih abi'den duyduğum ve bana "ulan bu laf da neyin nesi?" dedirten deyim.
tanım: sözlük yazarlarının içine dert olan, genellikle kimseye anlatamadıkları durumlardır. boş durdukları anda kafalarını bu konulara yorarlar ve ansızın içlerine oturan öküzle göz göze gelirler.
boş konuşan insanlardan sıkılıyorum. sürekli boş konuştuğu halde boş konuştuğunun farkında olmayan insanlardansa daha çok sıkılıyorum. bir insan az bile olsa girdiği ortamda konuşurken diğer insanlara bir şeyler katmalıdır. bir insana gününün nasıl geçtiğini soruyorsak bu bizim bütün gün ne yaşadığını dakika dakika merak ettiğimizden değildir. isteriz ki o gün yaşadıkları karşımızdaki insana ne katmış. gün sonunda ne hissediyor, ne düşünüyor. bize aktarabileceği önemli bir durum gerçekten var mı ve bizi ilgilendiren şeyler anlatacak mı diye merak ederiz. ne zaman bir arkadaşımla buluşsam bana ipe sapa gelmez bin türlü şeyden bahsediyor ve kafa şişirmekten başka şey yapmıyor. ben de insanların lafını kesmeyi hiç sevmediğim için ve onları susturmak istemediğim için dinliyorum. muhabbet bitince de "e sen de hiç konuşmuyorsun ki canım!" cevabını alıyorum. ne yapabilirim yani sen öğlen bir arkadaşınla kantinde buluşup onun sevgilisinden bahsettiysen? senin yaşadığın şeyler zaten sende, onlar senin geçmişin haline geldi, senin anılarına karıştı. bana günlük tutar gibi her olayı detaylarıyla anlatmana ihtiyacım neden olsun ki? vaktimi yemekten başka neye yarıyor bu muhabbetlerin?
tabii buraya içimizi döküyoruz ama günlük hayatımızda bir arkadaşımıza bu durumu azıcık hissettirsek tersleniyoruz. kırılıyorlar ve alınıyorlar.
ben ne yazık ki birçok insanın beynini dahi kullanmadan yaşadığını düşünmeye başladım. insanlar çok boktan hayatlar yaşıyorlar ve çok eğlenceliymiş, matrakmış imajı yaratmayı seviyorlar. kabul edin kardeşim artık, günlük hayatta başınıza gelen şeylerin %99'u saçma salak ve anlamsız geliyor diğer insanlara. öyle basit olayları gözünüzde büyütüyorsunuz ki sanki hepiniz aksiyon filmlerindeki kahramanlar gibi heyecan verici hayatlar yaşadığınıza inanmaya başlamışsınız. okuduğum en boktan kitaptaki kahramanın hayatı bile okurken sizinkin anlattıklarınızdan daha çok zevk veriyor.
anlıyorum elbette, insanlar sizi dinlerken gülsün, eğlensin istiyorsunuz. sizi mutlu gördükleri için onlar da mutlu olsun istiyorsunuz. ama benim açımdan doğru yöntem bu değil. ben sırf arkadaşlarımı özlediğim, sevdiğim, değer verdiğim için de onların yanına gidiyorum. konuşmasak da yanyana otursak benim için kafi. onu göreyim, iki sarılayım, iyi olduğunu göreyim ya da cidden bir sorun varsa içini rahatlatayım ve destek olayım. bunların dışında beraber geçirilen her an konuşmak gibi bir zorunluluğumuz yok ki. oturalım ferah bir mekanda manzarayı izleyelim. konuşmak zorunda hissetmeyelim.
inanın bana kaliteli vakit geçirebileceksek bile onu böyle şeylerle öldürüyoruz. çoğu zaman arkadaşlarımın yanından ayrıldığımda son 3-4 saattir ne yapıyorum ben ya, ne konuştuk, ne paylaştık diye düşündüğümde elimde hiçbir kayda değer şey olmadığını görüyorum ve bu beni üzüyor. bu kadar yakın dostların uzun süre vakit geçirip onu heba etmesi çok acı. kaliteli paylaşım yapmayı öğrenmeliyiz. toplumca kendimizi daha çok geliştirmeli ve birbirimizi aydınlatmalıyız. ufacık çocuklar bile birbirleriyle oynarken neler neler öğreniyorlar. biz koca koca insanlar 5 saat konuşup karşımızdaki insana bir şey katamıyoruz. gerçekten çok yazık!
boş konuşan insanlardan sıkılıyorum. sürekli boş konuştuğu halde boş konuştuğunun farkında olmayan insanlardansa daha çok sıkılıyorum. bir insan az bile olsa girdiği ortamda konuşurken diğer insanlara bir şeyler katmalıdır. bir insana gününün nasıl geçtiğini soruyorsak bu bizim bütün gün ne yaşadığını dakika dakika merak ettiğimizden değildir. isteriz ki o gün yaşadıkları karşımızdaki insana ne katmış. gün sonunda ne hissediyor, ne düşünüyor. bize aktarabileceği önemli bir durum gerçekten var mı ve bizi ilgilendiren şeyler anlatacak mı diye merak ederiz. ne zaman bir arkadaşımla buluşsam bana ipe sapa gelmez bin türlü şeyden bahsediyor ve kafa şişirmekten başka şey yapmıyor. ben de insanların lafını kesmeyi hiç sevmediğim için ve onları susturmak istemediğim için dinliyorum. muhabbet bitince de "e sen de hiç konuşmuyorsun ki canım!" cevabını alıyorum. ne yapabilirim yani sen öğlen bir arkadaşınla kantinde buluşup onun sevgilisinden bahsettiysen? senin yaşadığın şeyler zaten sende, onlar senin geçmişin haline geldi, senin anılarına karıştı. bana günlük tutar gibi her olayı detaylarıyla anlatmana ihtiyacım neden olsun ki? vaktimi yemekten başka neye yarıyor bu muhabbetlerin?
tabii buraya içimizi döküyoruz ama günlük hayatımızda bir arkadaşımıza bu durumu azıcık hissettirsek tersleniyoruz. kırılıyorlar ve alınıyorlar.
ben ne yazık ki birçok insanın beynini dahi kullanmadan yaşadığını düşünmeye başladım. insanlar çok boktan hayatlar yaşıyorlar ve çok eğlenceliymiş, matrakmış imajı yaratmayı seviyorlar. kabul edin kardeşim artık, günlük hayatta başınıza gelen şeylerin %99'u saçma salak ve anlamsız geliyor diğer insanlara. öyle basit olayları gözünüzde büyütüyorsunuz ki sanki hepiniz aksiyon filmlerindeki kahramanlar gibi heyecan verici hayatlar yaşadığınıza inanmaya başlamışsınız. okuduğum en boktan kitaptaki kahramanın hayatı bile okurken sizinkin anlattıklarınızdan daha çok zevk veriyor.
anlıyorum elbette, insanlar sizi dinlerken gülsün, eğlensin istiyorsunuz. sizi mutlu gördükleri için onlar da mutlu olsun istiyorsunuz. ama benim açımdan doğru yöntem bu değil. ben sırf arkadaşlarımı özlediğim, sevdiğim, değer verdiğim için de onların yanına gidiyorum. konuşmasak da yanyana otursak benim için kafi. onu göreyim, iki sarılayım, iyi olduğunu göreyim ya da cidden bir sorun varsa içini rahatlatayım ve destek olayım. bunların dışında beraber geçirilen her an konuşmak gibi bir zorunluluğumuz yok ki. oturalım ferah bir mekanda manzarayı izleyelim. konuşmak zorunda hissetmeyelim.
inanın bana kaliteli vakit geçirebileceksek bile onu böyle şeylerle öldürüyoruz. çoğu zaman arkadaşlarımın yanından ayrıldığımda son 3-4 saattir ne yapıyorum ben ya, ne konuştuk, ne paylaştık diye düşündüğümde elimde hiçbir kayda değer şey olmadığını görüyorum ve bu beni üzüyor. bu kadar yakın dostların uzun süre vakit geçirip onu heba etmesi çok acı. kaliteli paylaşım yapmayı öğrenmeliyiz. toplumca kendimizi daha çok geliştirmeli ve birbirimizi aydınlatmalıyız. ufacık çocuklar bile birbirleriyle oynarken neler neler öğreniyorlar. biz koca koca insanlar 5 saat konuşup karşımızdaki insana bir şey katamıyoruz. gerçekten çok yazık!
insana zevk veren eylem.
yıllar, insanın kafa yapısını, düşüncelerini ve duygularını çok fazla değiştirebiliyor. bu nedenle bir kitabı ikinci kez okumak insana ayrı bir haz verebiliyor. tabii kitabın kalitesi de çok önemli. boş bir kitabı 10 kere de okusanız size yeni bir şey katmayabilir.
yıllar, insanın kafa yapısını, düşüncelerini ve duygularını çok fazla değiştirebiliyor. bu nedenle bir kitabı ikinci kez okumak insana ayrı bir haz verebiliyor. tabii kitabın kalitesi de çok önemli. boş bir kitabı 10 kere de okusanız size yeni bir şey katmayabilir.
http://www.youtube.com/watch?v=z52anq4RETQ
Düş Sokağı Sakinleri - Sevdan Bir Ateş.
gecenin nostaljik şarkısı. böyle buyrun efendim.
Düş Sokağı Sakinleri - Sevdan Bir Ateş.
gecenin nostaljik şarkısı. böyle buyrun efendim.
eğitimin, eğitmenlerin, öğretmenlerin aşağılandığı, küçük ve değersiz görüldüğü bir ülkede herkesin farkında olması gereken gerçektir. cahillikle savaşacak insanların bütün hevesini köreltirsek ülkede cehalet elbette bitmez.
Cream - Sunshine Of Your Love (bu aslında pek de az bilinen bir şarkı değil ama yine de paylaşmak istedim.)
Aşık Mahzuni Şerif - Han Sarhoş Hancı Sarhoş (bu türe uzak olanlar muhtemelen bilmezler.)
Walk On By - Isaac Hayes (1969)
Soap Kills - Enta Fen
Ania Dabrowska - Bang Bang (şarkının sahibi değil ama epeyi güzel seslendirmiş.)
Michelle Gurevich - Dance While You Can
Manuş Baba - Gitme
Barbara Bonney - Ave Maria
The White Buffalo - The House of The Rising Sun
bu listede çeşitli türleden şarkılar mevcut. tabii bazıları için "oha bunu da bilmeyen mi varmış?" diyebilirsiniz. yine de bilmeyenler için iyi olacaktır.
iyi dinlemeler.
Aşık Mahzuni Şerif - Han Sarhoş Hancı Sarhoş (bu türe uzak olanlar muhtemelen bilmezler.)
Walk On By - Isaac Hayes (1969)
Soap Kills - Enta Fen
Ania Dabrowska - Bang Bang (şarkının sahibi değil ama epeyi güzel seslendirmiş.)
Michelle Gurevich - Dance While You Can
Manuş Baba - Gitme
Barbara Bonney - Ave Maria
The White Buffalo - The House of The Rising Sun
bu listede çeşitli türleden şarkılar mevcut. tabii bazıları için "oha bunu da bilmeyen mi varmış?" diyebilirsiniz. yine de bilmeyenler için iyi olacaktır.
iyi dinlemeler.
gül kokulum. (bkz: karadayı)
gelişmiş görsel efektler olmadan da üst düzey oyunculuk sayesinde müthiş savaş sahnelerinin çekilebileceğini gösteren filmdir. izlerken insana çok zevk veriyor. ayrıca zaman zaman gülmekten yarılmanıza bile neden olabilir. filmin isminden anladığımız gibi filmde 7 samuray var ve hepsinin kendine özgü enteresan kişilikleri var. siyah-beyaz olması da filme ayrı bir hava katıyor. kesinlikle izlenesi bir film.
"ülkede zaten adalet var, yürümenize gerek yok diyemedikleri için yolda yürüyerek adalet aranmaz diyorlar."